Artık Yasalar Kadını Koruyor mu?
- Aleyna Nur Aran

- 17 May
- 5 dakikada okunur
Güncelleme tarihi: 1 Tem
Türkiye’de Koruma Mekanizmalarının Evrimi
Bu makale, Türkiye’de aile içi ve kadına yönelik şiddetle mücadelede hukuki gelişimi ele almakta; 4320 sayılı Kanun’un yetersizliği ve AİHM'nin Opuz/Türkiye kararı sonrasında, daha kapsamlı ve etkili olan 6284 sayılı Kanun’un yürürlüğe girmesi sürecini açıklamaktadır.
Aile içi şiddet toplumun temel yapısını tehdit eden ciddi bir sorundur. Bu durum Türkiye’de ve dünyada ciddi bir insan hakları ihlali sorunu oluşturmaktadır. Özellikle kadına yönelik şiddetle mücadele edebilmek adına 1998 tarihinde kabul edilen 4320 Sayılı Kanun yürürlüğe girmiştir. Ancak bu kanun yetersiz kalması ve uluslararası baskı sebebiyle 6284 Sayılı Kanun hazırlanmıştır.
1)4320 Sayılı Kanun Neden Yetersiz Olmuştur?
Opuz/Türkiye Davası ve AİHM Kararı
4320 Sayılı Kanun’un yetersiz kalmasında dönüm noktası Nahide Opuz davası olmuştur. Nahide Opuz, Diyarbakır’da eşi H.O tarafından yıllarca psikolojik ve fiziksel şiddete maruz kalmış olmasına, kolluk görevlilerine ve savcılığa defalarca suç duyurusunda bulunmasına rağmen yeterli önlemler alınmamıştır. 2002 senesinde ise annesi ile beraber Diyarbakır’dan kaçmaya çalışırken annesi, eşi H.O tarafından öldürülmüştür.
Bu olaydan sonra söz konusu dava Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne (AİHM) taşınmıştır. 9 Haziran 2009 tarihinde AİHM Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (AİHS) 2. maddesi olan Devletin Yaşam Hakkını Koruma Yükümlülüğüne, AİHS’nin 3. maddesi olan İşkence ve Kötü Muamele Yasağına AİHS’nin madde 14, madde 2 ve madde 3 kapsamında Cinsiyete Dayalı Ayrımcılık Yasağına “Yetkililer, başvurucu ve annesinin yaşamına yönelik ciddi ve tekrarlayan tehditleri bilmelerine rağmen koruyucu önlemler almada başarısız olmuşlardır. Yargı sisteminin başvurucuya yönelik aile içi şiddeti sürekli olarak ele almaktaki başarısızlığı, insanlık dışı ve aşağılayıcı muameleye eşdeğerdir. Türkiye’de kadınlara yönelik ciddi aile içi şiddet iddiaları karşısında yargı organlarının genel ve ayrımcı pasifliği, cinsiyete dayalı ayrımcılığın sistematik bir sorun olduğuna işaret etmektedir.” gerekçeleriyle ihlal kararı vermiştir.
Bu karar AİHM’nin ilk kadın cinayeti davasıdır. Mahkeme ilk kez bir kadının devletten yeterli koruma görmediği için Nahide Opuz’un annesinin öldürülmesinden doğrudan Türkiye'yi sorumlu tutmuştur. Bu karar Türkiye için uluslararası anlamda ciddi bir prestij kaybı oluşturmuştur ve bu konuyla ilgili hukuki önlemler alınmıştır.
2)Opuz Davası’nın Ardından Türkiye’nin Aldığı Hukuki Önlemler: İstanbul Sözleşmesi ve 6284 Sayılı Kanun
a)Türkiye’nin İstanbul Sözleşmesi Serüveni Nasıl İlerledi?
Avrupa Konseyi, Opuz Davası’nı örnek olay olarak inceleyerek İstanbul Sözleşmesi’nin hazırlanması gerektiğine karar vermiştir. Sözleşmede, devletlerin şiddet mağdurlarını korumak için hukuki, idari ve sosyal önlemler alma yükümlülüğü doğrudan Opuz kararının içtihadına dayanır. Türkiye, uluslararası prestijini korumak ve iç hukuk reformu adına bu sözleşmeyi 2011 yılında ilk imzalayan ve ilk yürürlüğe koyan ülke olarak çok önemli bir adım atmıştır. Aynı zamanda bahsi geçen sözleşmenin mecliste 0 red oyu alması kamuoyunda çok büyük bir ses getirmiş ve Türkiye’nin uluslararası imajı korunmuştur.
Ancak Türkiye, 1 Temmuz 2021 tarihinde sözleşmenin “Aile yapısına zarar verdiği ve iç hukuktaki düzenlemelerle kadını korumanın zaten mümkün olduğu” gerekçesiyle 3718 sayılı Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi ile sözleşmeden çekilmiştir.
b)6284 Sayılı Kanun’un İstanbul Sözleşmesi’yle Bağlantısı Nedir?
6284 Sayılı Kanun, 8 Mart 2012 tarihinde kabul edilmiştir ve 20 Mart 2012 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Doğrudan İstanbul Sözleşmesi’ni esas alarak hazırlanmıştır ve günümüzde hala yürürlüktedir. Söz konusu kanunda şiddeti sadece fiziksel değil, psikolojik, cinsel, ekonomik şiddet olarak tanımlaması, koruyucu ve önleyici tedbir kararları (şiddet uygulayanın evden uzaklaştırılması, iletişim yasağı vb.), kadına maddi yardım, barınma, rehberlik, kreş desteği sağlaması, kamu kurumlarının koordinasyonu, izleme ve raporlama yükümlülükleri belirlenmesi sebebiyle İstanbul Sözleşmesi ile paralellikleri mevcuttur.
3)4320 Sayılı Kanun ve 6284 Sayılı Kanun Arasındaki Farklar
4320 Sayılı Kanun’un kapsamı dardı ve sadece aile bireyleri arasındaki şiddeti kapsamaktaydı. Bu bağlamda koruma alanı, resmi nikahlı eşler ve aynı çatı altında yaşayan aile bireyleri için koruma önlemleri öngörülmüştü.
6284 Sayılı Kanun ise, aile dışındaki şiddet vakalarını da kapsayarak koruma alanını genişletmiştir. Bu bağlamda resmî nikâhlı eş dışında, nişanlı, eski eş, sevgili, hatta hiçbir aile bağı bulunmayan bireyler için de koruma sağlamaktadır.
4320 Sayılı Kanun | 6284 Sayılı Kanun | |
Kapsam | Sadece evli ve aynı çatı altındaki aile bireyleri | Aile bağı olmasa dahi her türlü birey |
Tedbir Türü | Temel evden uzaklaştırma | Barınma, maddi yardım, kimlik değişikliği, iletişim yasağı, psikolojik destek |
Yetkili Makam | Sadece mahkemeler | Mahkemeler + Kaymakamlık ve Valilik |
Yaptırım | Para cezası | Zorlama hapsi |
Uluslararası Dayanak | Yok | İstanbul Sözleşmesi temelli |
• Koruma tedbirleri:
4320 Sayılı Kanun’da koruma tedbirleri açısından, mahkemeden şiddet uygulayanın evden uzaklaştırılması gibi birkaç temel koruma tedbiri alınabilmekteydi. 6284 Sayılı Kanun ile, şiddet mağduruna barınma yeri sağlanması, geçici maddi yardım, psikolojik destek, kimlik ve adres değişikliği, şiddet uygulayanın iletişim araçlarıyla mağdura ulaşmasının yasaklanması gibi çok çeşitli tedbirler getirilmiştir.
• Uygulama Yetkisi:
4320 Sayılı Kanun’da sadece mahkemeler tedbir kararı alabilmekteydi. 6284 Sayılı Kanun ise hem aile mahkemeleri hem de idari makamlar (kaymakam, vali) tedbir kararı verebilmektedir. Özellikle acil durumlarda hızlı koruma sağlamak amacıyla uygulama yetkisi alanı genişletilmiştir.
• Ceza Mekanizması:
4320 Sayılı Kanun’da Tedbir kararına uymayanlara para cezası öngörmesi sebebiyle uygulamada etkisiz kalabilmekteydi.
6284 Sayılı Kanun’da ise cezai yaptırımlar arttırılmıştır ve böylelikle tedbir kararına uymayanlar hakkında doğrudan zorlama hapsi uygulanabilmektedir.
• Dayandığı Uluslararası Sözleşmeler:
4320 Sayılı Kanun sadece iç hukuka dayanmaktadır.
6284 Sayılı Kanun ise özellikle İstanbul Sözleşmesi’ne bağlantılı olarak çıkarılmıştır.
4)4320 Sayılı Kanun’dan Sonra 6284 Sayılı Kanun’un Uygulanmasının Türkiye’de Etkisi
6284 Sayılı Kanun ile birlikte daha önleyici ve kapsamlı koruma sağlanmıştır ve böylelikle özellikle kadın haklarına yönelik şiddetle mücadelede hukuki altyapı güçlendirilmiştir. Bu bağlamda koruma kapsamı genişletilmiş, kolluk kuvvetlerinin ve mahkemelerin daha hızlı müdahale etmesi sağlanmış, sığınma evlerinin sayısı arttırılmış, tedbir kararlarıyla can kayıplarının önlenebildiği vakalar oluşmuş, şiddet mağdurlarına psiko-sosyal destek sağlanabilmiştir.
Ancak, Adli Destek ve Mağdur Hizmetleri Dairesi Başkanı Meral Gökkaya'nın paylaştığı bilgilere göre, 2023 yılında 6284 sayılı Kanun kapsamında kadın mağdurlara yönelik yaralama ve cinsel saldırı soruşturmalarının sayısında artış gözlemlenmiştir. Aynı şekilde Hepsiveri.com'un Kasım 2024 tarihli raporuna göre, 2010'dan 2023'e kadar kadın cinayetlerinde artış gözlemlenmiş ve 2023 yılında 438 kadının yaşamını yitirdiği kaydedilmiştir. Raporda, 6284 sayılı Kanun ve uzaklaştırma kararlarının uygulanmasına rağmen denetim eksiklikleri ve yetersiz caydırıcılığın çözüm sürecini zorlaştırdığı belirtilmiştir.
6284 sayılı Kanun, kadına yönelik şiddetle mücadelede önemli bir yasal çerçeve sunmaktadır. Ancak, uygulamada karşılaşılan sorunlar ve eksiklikler, şiddetin önlenmesi ve mağdurların korunması konusunda daha etkin önlemler alınmasını gerektirmektedir. Bu bağlamda, kanunun etkinliğinin artırılması için sürekli izleme, değerlendirme ve iyileştirme çalışmalarının yapılması önemlidir.
5)Sonuç
Bu çalışma, Türkiye’de kadına yönelik şiddetle mücadelede hukuki düzenlemelerin evrimi çerçevesinde 4320 sayılı Kanun’dan 6284 sayılı Kanun’a geçişi analiz etmiş; söz konusu geçişin normatif ve pratik düzeydeki etkilerini incelemiştir. 4320 sayılı Kanun, her ne kadar Türkiye'de aile içi şiddet olgusunun hukuki düzlemde tanınmasına zemin hazırlamış olsa da, kapsamının yalnızca evli kadınlarla sınırlı tutulması, uygulamadaki sınırlılıkları ve destek mekanizmalarının eksikliği nedeniyle etkili bir koruma aracı olmaktan uzak kalmıştır.
6284 sayılı Kanun ile birlikte, şiddetin yalnızca aile içinde değil, kadına yönelik her türlü şiddet biçimini kapsayan bir anlayış benimsenmiş; koruyucu ve önleyici tedbirler somut şekilde tanımlanmış; kadınların, çocukların ve şiddete maruz kalan diğer bireylerin korunmasına yönelik idari ve adli mekanizmalar güçlendirilmiştir. Kanunun getirdiği hızlı tedbir kararları, geniş koruma kapsamı ve Şiddet Önleme ve İzleme Merkezleri (ŞÖNİM) gibi kurumsal yapılar, kadınların şiddet karşısında başvurabilecekleri yolları çeşitlendirmiştir.
Bununla birlikte, uygulama düzeyinde yaşanan yapısal ve kültürel sorunlar, 6284 sayılı Kanun’un potansiyel etkisini tam anlamıyla göstermesini engellemektedir. Koruma kararlarının etkin şekilde uygulanmaması, kolluk ve yargı organlarının eşgüdüm eksiklikleri, kadınların haklarına erişim konusundaki bilgi eksiklikleri ve toplumsal cinsiyet rollerine dair kalıplaşmış yargılar, yasanın etkinliğini sınırlayan başlıca faktörler olarak öne çıkmaktadır.
Sonuç olarak, 6284 sayılı Kanun Türkiye'de kadına yönelik şiddetle mücadelede önemli bir hukuki ilerlemeyi temsil etmektedir. Ancak bu ilerlemenin sahada somut fayda üretmesi, yalnızca yasa metniyle değil; uygulayıcı aktörlerin eğitimi, toplumsal farkındalık çalışmaları ve çok aktörlü bir politika yaklaşımı ile mümkündür. Dolayısıyla, kadına yönelik şiddetle etkin mücadele, normatif reformların yanında kültürel dönüşümü de içeren bütüncül bir politika anlayışını zorunlu kılmaktadır.




Yorumlar